Yaratılış ve Düşünce


           İlk nefesinizi hatırlayabilir misiniz? Doğum anında çektiğiniz zorluğu ya da anne karnını!.. Bilinç düzeyinde bunları hatırlamak mümkün değil. Peki ya yaratıcıya doğmadan önce ruhunuzla verdiğiniz sözü... Bunu da hatırlamanız mümkün değil!

            "Hani Rabbin (ezelde) Âdemoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik.” dememeniz içindir. " ( Araf 112.Ayet)

            Nefsin yakıtı nefestir. Nefes biter nefis çıkar ve ruh gerçek yurduna döner. Yaratıldığımız anda bize bahşedilen sayılı sermayemiz zaman değil nefeslerdir. Evet, bizim Rabbimizsin, ‘senden geldik ve sana döneceğiz’ sözünü ham maddesi toprak olan beden elbisesini giyerek imtihan olmaya gönüllü geldiğimiz dünyadayız. Ruh, Rabbin izin verdiği zamana kadar ölümsüzdür. Çeşitli meditasyonlarda kendinizi toprakla bir hissettiğinizi imgelemeniz söylenir. Bunu yaptığınızda ruhunuzun rahatladığını fark edersiniz. Ölümden korksanız dahi bu sizi rahatlatır. Su ve topraktan yaratılan insanın elektriğini (negatif enerji) sudan ve topraktan (topraktan gelen yetişen)  başka hiçbir şey temizleyemez.

            İlk nefesle başlayan yaşam alanımız nöronlarımızın gelişmesi ve sürekli oluşum değişim halinde olmasıyla devam eder. Oksijensiz yaşayamayan bedeniniz az bir oksijene bağlı kaldığında ilk hayatını kaybetmeye başlayan beyin fonksiyonlarınızdır. Kur’an-ı Kerim’ de sürekli size verilen öğüt akıl etmeniz ve düşünmenizdir. İşte aklı kullanmakta bilinçaltını çalıştırmak da burada başlar. Kendine kılavuz olmak bununla mümkündür. Şimdi başlıkla ilgisini anlatabilmişimdir. Bu durumda akıl geri çekilir ve imtihan biter. Çünkü oluşturulabilen doğru bir düşünce mekanizması yoktur. Yaşayan organlar olması yedirilip içirilmek dahi imtihanı devam ettirmez. Var olan her insan Yaratıldığının farkında ise kök mutluluk onundur. Ümitsiz de düşünse mutlak olumlu bir hale döner.

           "Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah’ın varlığını ve birliğini ispatlayan) birçok deliller vardır." (Bakara 65)

            Sağlıklı olan her birey dünyada kaldığı müddetçe verdiği sözün hakkını akıl melekelerini kullanarak verir. Akıl edip düşünerek… Tüm ilahi dinlerde ve kur’an-ı kerim de iyi düşünen  ve kötü düşünen bir değildir.

            Şimdi can alıcı noktaya gelelim aklın yaşamı idame ettirmenin en büyük ispatı düşünmekle başlar. İnsan olmanın ispatı düşünmektir. Tüm yaratılan canlılarda beyin vardır ancak yemek içmek korunmak vs. gibi içgüdüsel yaşamı devam ettiren özellikler de vardır. Düşünmek sadece insana verilmiş bir mucizedir. Biz ayağa kalkmayı dahi düşünerek otomasyon haline getiririz. Yürümeye başlayan bir bebek önce yürümeyi imgeler oyuncağına ulaşmaya çalışır, çaba sarf eder yalnız bunların hepsini düşünerek yapar. İnsanın iyilik yolunda eğitilmesini azımsanamayacak derecede manalarla önemlidir. İyi olanı öğretir eğitirseniz iyi düşünme biçimi iyi davranışa, iyi insana dönüşüme kapı açar. İnsan, daima yaşı kaç olursa olsun bu yeteneği oluşturma potansiyeline sahiptir. İyi düşünürüz ve iyi düşünceyi harekete dökerek davranışımızı oluştururuz. ‘Ümit var’ işte olumlu düşünceyi sağlamak bu kadar kolaydır. Nefsin akılla savaşı değil münazarası vardır. Düşünce çatışmasında nefsinize uymak fıtratınıza sırtınızı dönmek ya da aklınızı kullanıp iyi olan davranışı harekete uyarlamak sizin elinizdedir. Sevap-günah, alim-cahil, melek-şeytan, zalim-mazlum bu noktada belli olur.

            Bilmediğiniz bir yolda yürürken ya da araç kullanırken seçim noktalarınızda içinizden gelen sese kulak verirseniz bu özelliğinizi kolaylıkla fark edersiniz. Navigasyon dahi yanlış yola sokabilir. İçinizden bir ses sol gösterilen yerde sağdan gitmenizi hissettiren uyarılar verir, sağa bakarsınız, direksiyonu hafif sağa çevirir gibi yaparsınız, içinizdeki sesi dinlemez yanlış ya da yol çalışması olan trafikten kapanmış bir yola girdiğinizi fark ettiğinizde; "Hay aksi, aslında sağa girmeyi düşünmüştüm!" dersiniz onu yapmalıydım. Hayatın ‘u’ dönüşleri kavisleri yol ayrımları da böyledir. Neye kulak vermeniz, neyi dinlemeniz ve nasıl hareket etmeniz gerektiğinin temel noktalarını hissettiren yaratıcının ruhundan üflediği ruhunuz, bunu algılayan duyularınız, anlayan beyniniz, size gösteren ilahi rehberiniz tüm  bunların ışığında düşünceyi eyleme döken "aklınız" vardır.

            İyi düşünmek, (ümitli düşünmek) kötü düşünmek, (ümitsiz düşünmek) sizin elinizdedir. Neyi öğrenirseniz, kendinize nasıl alışkanlıklar edinirseniz, düşünce tarzınız da o yöne doğru yol alır. Bu noktada da size bahşedilen ruhunuz yani fıtrat özelliğiniz devreye girer. Fıtratınıza uygun olmayan her şey size huzursuzluk verir yapsanız da devam ettiremezsiniz. Çünkü fıtratınıza ters istikamette olmak duyularınızdan tutun akli melekelerinize kadar sizi karmaşa topu haline getirir. Ümitli (olumlu) düşünceler değil ümitsiz (olumsuz) düşüncelerle dolarsınız. Basiretinizi kendi kendinize bağlamış olursunuz. Çözüm içten gelen iyiliği hedef almış doğru sesi, doğru zamanda, doğru şekilde kullanmayı sağlayan iç sesi doğru anlamaktır.
“Dünya ve ahiret hakkında lehinize olan davranışları "düşünün" ve ona göre hareket edin.” (Bakara 220)